Pek çoğumuz, mesleğimizi küçük yaşlarda seçme şansına sahip olamıyoruz. Bunun iki temel nedeni bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, ailelerin, çocuklarının değil, kendilerinin istediği mesleği onlara empoze ederek, etkisizleştirmesidir. İkincisi ise, tamamiyle ilgisiz kalıp, çocuklarını yönlendirmemesidir. Meslek seçiminde ailenin fonksiyonu o kadar önemlidir ki, ailelerin birincil misyonu olarak belirtilebilecek bir önceliği ifade etmektedir.
Ailenin en temel ve öz fonksiyonu, topluma olgun, gelişmiş, ne istediğini bilen ve yaşam doyumu yüksek bireyler kazandırmaktır. Bunun en önemli göstergesi ise, “sevdiği işi yapan” bireylerin var olmasıdır. Hangi mesleği yapacağına karar vermiş, tutku ve aşkla işine bağlanmış kişileri topluma kazandırmak ailenin en temel misyonudur. Sonuçta toplumların gelişmişliği de, tek tek bireylerin gelişmişliğinin bir fonksiyonu olacaktır. Böylece mesleğini sevgiyle yapan tutkulu insanların varlığı da, gelişmiş ve etkin toplumları ortaya çıkaracaktır.
Ailelerin, bireyin meslek seçimi sürecinde bir kaç kritik etkisi vardır. Öncelikle olumlu-olumsuz koşullandırmalarla ve sosyal rol modeli görevleriyle bireylerin bir mesleğe olan ilgisini artırabilir veya yok edebilirler. İkincisi bireye sağlayabilecekleri olanaklarla onun daha fazla seçenek arasından kendisine en uygun mesleği seçmesine, doğrudan veya dolaylı bir yardımları bulunabilmektedir.
Peki ailelerin, bireyin herhangi bir mesleğe olan ilgilerini yönlendirmesi nasıl olmalıdır? Öncelikle, küçük yaşlardan itibaren, genç bireylerin kendi “öz-farkındalığını” geliştirecek imkanları onlara tanıyarak, erken yaşlarda bireyin kişiliğine uygun bir mesleğe yönelik ilgi yaratılabilirler. Bu süreç ne kadar erken yaşta başlarsa, sonraki yıllarda kişiliğin gelişiminde ve mesleğinin belirlemesinde o derece faydası olacaktır. Bireylerde ‘öz-farkındalık’ geliştirme ve ‘meslek seçimi’ne yönelik olarak ailelerin etkinliği şu başlıklarda özetlenebilir:
* Erken yaşlarda herhangi bir sanatsal, sportif ve akademik yetenekleri ön planda olan çocuklarının, o alanda kendini geliştirmesinde yardımcı olmak. Pek çok çocuğun yeteneği ve ilgisi, imkan ve destek sağlanamadığı için erken yaşlarda körelmektedir. Bu sürecin işlemesi, zaten varolan ilgisinin devam etmesinde çocuğa yönelik imkanların tanınması ve desteğin verilmesi şeklinde olur. Burada ailenin fonksiyonu “imkan sağlayıcılık”tır.
* Eğer çocuk belirli bir alana yönelik ilgi duymuyorsa, bu ilginin uyandırılması için çocuk pek çok farklı alanda yaşam deneyimi kazanması için teşvik edilir. Buradaki ailenin fonksiyonu, “seçenek yaratma”dır.
* Seçeneklerinin artırılması ve kararlarında destek olunması ailenin çocuğuna verilebileceği en önemli yardımların başında gelmektedir. Son olarak ailenin, çocuğun kendi seçeneklerini belirleme ve karar verme sürecinde “duygusal destek” fonksiyonu, genç bireyin kişiliğine en uygun mesleği seçmesinde etkin rol oynayacaktır.
Erken yaşlarda bireyin bir mesleğe yönelmesi ve bu mesleğini sevmesi yaşamının sonraki kısımlarında pek çok avantajı kendisine getirecektir. Öncelikle seçtiği alanda daha fazla deneyim ve bilgi kazanacağı için, becerilerini erken yaşta geliştirecek ve başarı şansını artıracaktır. Hedefini erken yaşta belirleyen bireyler, kendi yaşamının sorumluluğunu almayı öğrenerek, daha bilinçli kararlar verecek, iç disiplini ve içsel motivasyonu daha fazla gelişecektir. Sevdiği mesleği yaptığı için de, iş doyumu ve yaşamdan sağlayacağı tatmin daha yüksek olacaktır. Sonuçta hayattan beklentileri daha net hale gelecek, özgüveni artacak, önceliklerini erken yaşta belirlediği için kaynaklarını etkin şekilde kullanacak, finansal gücünü daha fazla geliştirecektir.
Sonuç olarak, Maslow, “Yazgıların en güzeli, bir insanın sahip olabileceği en büyük hazine, tutkuyla yaptığı bir iş için ona para ödeniyor olmasıdır” diyerek hazinenin haritasını ilgililere teslim etmiştir.