Yatağından isteksizce kalkıyorsun. Hava yenice aydınlanıyor, üstünde geceden kalma bir yorgunluk var. Her dakikasını bellediğin bir güne tekrar başlamak üzeresin… Her zamanki giysilerinden birini giyiyorsun üstüne. Kahvaltı bile yapamadan evden çıkıyorsun.
Her birimizin yaşamında gerçekleştirmek istediği ‘düş’ler vardır. ‘Düş’ler, hayatımızın yegane amaçlarıdır. Gerçekleştirmek için yanıp tutuştuğumuz, tutkuyla arzuladığımız şeylerdir. Kimisi için bir yolculuk olur uzaklara, kimisi için de, hayatının eserini ortaya çıkarmaktır. Her ne olursa olsun, bağlılık ister düşler, ona ulaşmak için sadakatle peşinden gitmek gerekir. Düşler, gerçekleşmek ister!
Sahip olmadıklarını ister insan. Bir başka adanın çiçekleri daha bir güzel gelir hep, kokusu bir başkadır. İnsanoğlu, doğasının bir gereği olarak kendisini sürekli başkalarıyla kıyaslar ve başkalarında olanı arzular. Peki ya biz kendimiz ve sahip olduklarımız? Belki bir başkasının sahip olmak istediği bir kişiliğin ve hayatın ta kendisine sahibizdir. Belki de bir başkasının düş’üyüzdür, bir başka düş’ün ta kendisi!
Sözcükler büyülüdür. Sözcüklerle düşler kurar ve düşlerimizi yaşarız. İçimizden bazıları ise bu sözcükleri farklı kullanırlar. Kimine anlaşılmaz gelir konuşmaları, kimineyse ütopik. Düşleyenlerin ortak bir dili vardır. Yapısı farklıdır bu dilin, sözcükleri farklı. Onları anlamak için ‘düşçe’ konuşmayı bilmek gerekir. Çünkü düşleyenler, düşlerinin sözcükleriyle konuşurlar. Onlar, düşleriyle konuşurlar.