Komşular Ne Der?!
Türk insanının gözü, komşusunun tavuğunda. Türk insanı elindekini değil, kendisinde olmayanı istiyor. Hatta ihtiyacı olmasa bile… Bu öylesine bir kıskançlık ki, kendi başını derde soktuğunun farkında bile değil. Kaynakları yetmiyor, kazandığı para yetmiyor. Başkasını suçluyor, işvereni suçluyor… Çünkü ona komşusundaki lazım. “Komşular ne der?” Aslında bu bir soru değil; SORUN… İsteklerimizin önünde duran farazi engeller yaratmışız. Kim bu komşular? Birisi çıkıp söylesin, “benim komşum beni kısıtlıyor” diye. Hayır öyle bir şey yok. Komşular ‘sen’sin! Başka kimse yok! Kendine bir “ikilik” yaratmışsın, dışsal bir koruyucu faktör. Kendi korkularına hayat vermişsin; kendi hayatından alarak…
“Trafik Canavarı” saçmalığından öğrenmemiz gereken bir şey var. Türkiye gibi korku kültürünün yoğun şekilde işlendiği ülkelerde bir “Metafor” yaratmak adettendir. Bu öyle bir şey olmalıdır ki, o şeyi rahatlıkla suçlayabilelim, sorumluluğu üstümüzden atalım ve dahası ondan çok korkalım. İşte “Komşular” da buna benziyor. Ama bu bir reklam kampanyası değil, beynimizin içinde duran bir virüs. Hepimiz kaptık bu virüsü; kimimizi fena sardı, çok azımız ise kurtardı kendini… Maalesef ki Türk toplumunda büyük bir değerler erozyonu yaşanıyor. Bu komşuculuk meselesi de bunun bir sonucu olarak anlam kaymasına uğradı. O eski komşular yok artık. Öldü onlar.
Osho “Mutlu olmak en büyük cesarettir” der. “…Aslında insanlar mutsuz olmaktan mutludurlar.” Haklı! Çünkü mutluluk çaba sarf edilmesi gereken bir şeydir. Mutluluğu hak etmek gerekir… Komşular ne mi der? Komşuların bir şey dediği falan yok! Bu yalanı kendinize söylemeyi bırakın artık! Hatta komşunuzu da rahat bırakın. Elinizdeki güzel şeylere odaklanın, sahip olduğunuz ve olacağınız değerli şeylere…